Başkonsolos Aykut Ünal'ın İstikal Marşımızın kabulü, Mehmet Akif'i ve Şehitleri Anma Günleri ile Çanaklale Zaferinin yıldönümü vsesilesiyle düzenlenen törende yaptığı konuşma
Aykut Ünal
18.03.2024
Değerli konuklar,
Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy’u, Çanakkale’yi, şehitlerimizi anmak sadece bir güne sığmaz elbette. Şiirleriyle milletimizi uyanmaya davet eden Mehmet Akif, Çanakkale Destanı’yla bir savaşın tüm tesiriyle nasıl anlatılabileceğini gösterdi. Çanakkale Destanı eğer bugün bu kadar üzerine konuşuluyorsa, bunda bir nebze de Vatan Şairinin muhteşem şiirinin etkisi vardır.
Milletin mücadele ruhunda güç alarak sanatını ortaya koyan Mehmet Akif, milletin bir bayrak altında toplanmasını arzu eder. Bu hedefe ulaşmak için mısralarını bu birliğin sağlanması için dile getirir. Harp devam ederken yazdığı İstiklal Marşı’nda da bu isteği kuvvetli bir şekilde görürüz.
İstiklal Marşı için yarışmayı açan ve şiirleri değerlendiren dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver anlatıyor:
“Müsabaka için gelen yüzlerce şiirden hiçbiri Akif’ in yazdığı ile mukayese edilemezdi. Bütün elemelerden geçmiş ve sona kalmış şiirleri meclis kürsüsünden okuyordum. Sıra Akif’in eserine gelir ve ben şiiri okumaya başlamamdan kısa bir süre sonra bütün Meclis kendiliğinden ayağa kalktı ve şiir biter bitmez bir alkış tufanı koptu, mebuslar şiiri bana tekrar ve tekrar okuttular. Netice artık anlaşılmıştı. Milletimizin Milli Marşı belli olmuştu.”
Şiirleri ile kalkmamıza yardımcı olan şairin konuşmaları da nokta atışı niteliğindedir. Mehmet Akif’ten dinliyoruz:
“Aramıza sokulan fitneleri, fesatları, fırkacılıkları, kavmiyetçilikleri, daha bin türlü ayrılık, gayrılık sebeplerini ebediyen çiğneyerek el ele, baş başa vereceğiz... Milletler ancak aralarındaki rabıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatini temin etmek sevdasına düştüğü zaman yıkılır.
“Peki, batı ne halde? Gemileri denizleri aşıyor, şimendiferleri dünyayı geziyor, uçakları havalarda dolaşıyor. İlim adamları hayatlarını araştırmaya adamış, halk ise hiç durmadan çalışıyor ve okuyor. Fakat güçleri arttıkça hırsları da çoğalıyor. Asya’yı, Afrika’yı bitirdiler. Şimdi sıra bize geldi. Sevr Antlaşması’nı okudunuzsa anlamışsınızdır ki bunların bizden istedikleri artık toprak moprak değil. Bu defa canımızı, varlığımızı istiyorlar.”
Değerli konuklar,
Harpte zafere giden yol zordur. Kaybı çoktur. Zafer şehitlerin, gazilerin fedakarlıklarıyla, onların omuzlarında gelir.
Varoluş ve kurtuluş mücadelemizdeki noksanlıkları ve fedakarlıkları biliyorsunuz.
Konuşmamın bu bölümü Çanakkale Zaferi odaklı olacak.
18 Mart, büyük bir zaferi, bir ruhu bir duruşu temsil eder. Geçilmesi kolay sanılan hedefin geçilemeyeceğini gösterir.
Bugün Çanakkale Boğazı’ndan geçen gemilerimiz, bu büyük zaferin ve zaferi bize armağan edenlerin şerefine, jurnallerine “Çanakkale Boğazı geçildi” kaydını düşmezler. “Çanakkale çıkıldı” ve “Şehitler Abidesi selamlandı” şeklinde saygı ve minnetlerini ifade ederler.
Deniz Zaferi ve kara savaşları bize bir lideri de kazandırdı. Ne mutlu bize ki Yarbay Mustafa Kemal uğraştı, azmetti, Çanakkale Savaşı’nda birlik komutanı oldu ve tarih sahnesine çıktı. Burada taktik ve stratejik dehasını sergiledi, akışı değiştirdi. Cephe gerisinde durmadı, kurmaylarını, askerlerini devleştirdi. Gelibolu Yarımadası’nda kurşun işlemez dev bir heykel gibi dikilişi, İtilaf Devletlerinin heveslerini kursaklarında bıraktığı gibi, İstanbul’un da Cihan Harbi esnasında rahat bir nefes almasını sağladı. Yani, Mustafa Kemal Atatürksüz bir Çanakkale Savaşı’ndan bahsedilemez.
İngiliz ordusu kayıtlarından bir değerlendirmeyi paylaşacağım.
“Mustafa Kemal'in kuzey bölgesi komutanlığını üzerine alalı aradan ancak birkaç saat geçtiği halde 9 Ağustos sabahı yaptığı şiddetli saldırıdır ki 9. Ordu’nun hayli geciken ilerlemesini durdurdu ve onu yenilgiye uğrattı. 24 saat sonra kendi yaptığı keşfin arından Conkbayırı’nda yaptığı parlak karşı saldırıdır ki Türkleri Sarıbayır sırtlarında büyün anlamıyla egemen bir duruma getirdi. Bir tek tümen kumandanının, Mustafa Kemal’in, ayrı ayrı üç fırsatta yaptığı saldırıların yalnız bir savaşın akışına değil, belki bütün savaşa, belki de bir milletin kaderini böyle derinden etkilediği tarihte çok az denk gelinir olaylardandır.”
Bu değerlendirme bir övgü niteliğindedir. Bir lidere kendi ülkesinde övgüler tabii ki yağdırılabilir. Ancak bu övgünün bir özelliği, o dönem için, düşmandan gelmiş olmasıdır. Övgü, özellikle ordularını ağır yenilgiye uğrattığı düşmanlardan geliyorsa, bunun objektif ve gerçekçi olduğundan hiç kuşku duyulmamalı.
Değerli konuklar,
Cephelerdeki kahramanlarımızdan başlayarak, en hain, en korkak, en insanlık dışı saldırılarda bulunan terör örgütlerinin de saldırılarında şehit olan tüm güvenlik görevlilerimizi, Dışişleri Bakanlığımız görevlileri dahil devlet memurlarımızı, vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz.
Bugün aziz şehitlerimize karşı en büyük görevimiz; uğrunda şehit oldukları değerler etrafında yüreklerimizi kenetlemek, birliğimizi ve beraberliğimizi pekiştirmektir. Aziz hatıralarına göstereceğimiz en büyük saygı hakkın, hukukun, adaletin, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin yanında yer almaktır.
Fitne, fesat ve nifak tohumu ekmek isteyenlere Allah hiçbir zaman fırsat vermesin.
Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy’u, Çanakkale’yi, şehitlerimizi anmak sadece bir güne sığmaz elbette. Şiirleriyle milletimizi uyanmaya davet eden Mehmet Akif, Çanakkale Destanı’yla bir savaşın tüm tesiriyle nasıl anlatılabileceğini gösterdi. Çanakkale Destanı eğer bugün bu kadar üzerine konuşuluyorsa, bunda bir nebze de Vatan Şairinin muhteşem şiirinin etkisi vardır.
Milletin mücadele ruhunda güç alarak sanatını ortaya koyan Mehmet Akif, milletin bir bayrak altında toplanmasını arzu eder. Bu hedefe ulaşmak için mısralarını bu birliğin sağlanması için dile getirir. Harp devam ederken yazdığı İstiklal Marşı’nda da bu isteği kuvvetli bir şekilde görürüz.
İstiklal Marşı için yarışmayı açan ve şiirleri değerlendiren dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver anlatıyor:
“Müsabaka için gelen yüzlerce şiirden hiçbiri Akif’ in yazdığı ile mukayese edilemezdi. Bütün elemelerden geçmiş ve sona kalmış şiirleri meclis kürsüsünden okuyordum. Sıra Akif’in eserine gelir ve ben şiiri okumaya başlamamdan kısa bir süre sonra bütün Meclis kendiliğinden ayağa kalktı ve şiir biter bitmez bir alkış tufanı koptu, mebuslar şiiri bana tekrar ve tekrar okuttular. Netice artık anlaşılmıştı. Milletimizin Milli Marşı belli olmuştu.”
Şiirleri ile kalkmamıza yardımcı olan şairin konuşmaları da nokta atışı niteliğindedir. Mehmet Akif’ten dinliyoruz:
“Aramıza sokulan fitneleri, fesatları, fırkacılıkları, kavmiyetçilikleri, daha bin türlü ayrılık, gayrılık sebeplerini ebediyen çiğneyerek el ele, baş başa vereceğiz... Milletler ancak aralarındaki rabıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatini temin etmek sevdasına düştüğü zaman yıkılır.
“Peki, batı ne halde? Gemileri denizleri aşıyor, şimendiferleri dünyayı geziyor, uçakları havalarda dolaşıyor. İlim adamları hayatlarını araştırmaya adamış, halk ise hiç durmadan çalışıyor ve okuyor. Fakat güçleri arttıkça hırsları da çoğalıyor. Asya’yı, Afrika’yı bitirdiler. Şimdi sıra bize geldi. Sevr Antlaşması’nı okudunuzsa anlamışsınızdır ki bunların bizden istedikleri artık toprak moprak değil. Bu defa canımızı, varlığımızı istiyorlar.”
Değerli konuklar,
Harpte zafere giden yol zordur. Kaybı çoktur. Zafer şehitlerin, gazilerin fedakarlıklarıyla, onların omuzlarında gelir.
Varoluş ve kurtuluş mücadelemizdeki noksanlıkları ve fedakarlıkları biliyorsunuz.
Konuşmamın bu bölümü Çanakkale Zaferi odaklı olacak.
18 Mart, büyük bir zaferi, bir ruhu bir duruşu temsil eder. Geçilmesi kolay sanılan hedefin geçilemeyeceğini gösterir.
Bugün Çanakkale Boğazı’ndan geçen gemilerimiz, bu büyük zaferin ve zaferi bize armağan edenlerin şerefine, jurnallerine “Çanakkale Boğazı geçildi” kaydını düşmezler. “Çanakkale çıkıldı” ve “Şehitler Abidesi selamlandı” şeklinde saygı ve minnetlerini ifade ederler.
Deniz Zaferi ve kara savaşları bize bir lideri de kazandırdı. Ne mutlu bize ki Yarbay Mustafa Kemal uğraştı, azmetti, Çanakkale Savaşı’nda birlik komutanı oldu ve tarih sahnesine çıktı. Burada taktik ve stratejik dehasını sergiledi, akışı değiştirdi. Cephe gerisinde durmadı, kurmaylarını, askerlerini devleştirdi. Gelibolu Yarımadası’nda kurşun işlemez dev bir heykel gibi dikilişi, İtilaf Devletlerinin heveslerini kursaklarında bıraktığı gibi, İstanbul’un da Cihan Harbi esnasında rahat bir nefes almasını sağladı. Yani, Mustafa Kemal Atatürksüz bir Çanakkale Savaşı’ndan bahsedilemez.
İngiliz ordusu kayıtlarından bir değerlendirmeyi paylaşacağım.
“Mustafa Kemal'in kuzey bölgesi komutanlığını üzerine alalı aradan ancak birkaç saat geçtiği halde 9 Ağustos sabahı yaptığı şiddetli saldırıdır ki 9. Ordu’nun hayli geciken ilerlemesini durdurdu ve onu yenilgiye uğrattı. 24 saat sonra kendi yaptığı keşfin arından Conkbayırı’nda yaptığı parlak karşı saldırıdır ki Türkleri Sarıbayır sırtlarında büyün anlamıyla egemen bir duruma getirdi. Bir tek tümen kumandanının, Mustafa Kemal’in, ayrı ayrı üç fırsatta yaptığı saldırıların yalnız bir savaşın akışına değil, belki bütün savaşa, belki de bir milletin kaderini böyle derinden etkilediği tarihte çok az denk gelinir olaylardandır.”
Bu değerlendirme bir övgü niteliğindedir. Bir lidere kendi ülkesinde övgüler tabii ki yağdırılabilir. Ancak bu övgünün bir özelliği, o dönem için, düşmandan gelmiş olmasıdır. Övgü, özellikle ordularını ağır yenilgiye uğrattığı düşmanlardan geliyorsa, bunun objektif ve gerçekçi olduğundan hiç kuşku duyulmamalı.
Değerli konuklar,
Cephelerdeki kahramanlarımızdan başlayarak, en hain, en korkak, en insanlık dışı saldırılarda bulunan terör örgütlerinin de saldırılarında şehit olan tüm güvenlik görevlilerimizi, Dışişleri Bakanlığımız görevlileri dahil devlet memurlarımızı, vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz.
Bugün aziz şehitlerimize karşı en büyük görevimiz; uğrunda şehit oldukları değerler etrafında yüreklerimizi kenetlemek, birliğimizi ve beraberliğimizi pekiştirmektir. Aziz hatıralarına göstereceğimiz en büyük saygı hakkın, hukukun, adaletin, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin yanında yer almaktır.
Fitne, fesat ve nifak tohumu ekmek isteyenlere Allah hiçbir zaman fırsat vermesin.
Aykut Ünal
Başkonsolos
Pazartesi - Cuma
09:00 - 13:00 / 14:00 - 17:00
Konsolosluk Şubesi Randevu Saatleri: 09:00-12:00 / 13:00-16:00
Tatil Günleri 2025
1.01.2025 | Yılbaşı | |
6.01.2025 | Hz. İsa'nın Vaftizi Yortusu (Dini gün) | |
3.03.2025 | Temiz Pazartesi (Dini gün) | |
25.03.2025 | Ulusal Bağımsızlık Günü (Milli Gün) | |
18.04.2025 | 21.04.2025 | Paskalya |
1.05.2025 | Emek ve Dayanışma Günü | |
14.05.2025 | Yerel Resmi Tatil (Gümülcine'nin Yunanistan'a İlhakı) | |
6.06.2025 | 9.06.2025 | Kurban Bayramı |
8.06.2025 | Penteconte (Paskalya'dan sonra 50. gün) | |
9.06.2025 | Kutsal Ruh Yortusu | |
15.08.2025 | Meryem Ana Günü (Dini Gün) | |
28.10.2025 | II. Dünya Savaşı Ulusal Yıldönümü | |
25.12.2025 | 26.12.2025 | Noel |
+ 90 312 292 29 29